Eğitim Haber Sitesi

Haber Takip Merkezi – Güncel ve Tarafsız Haber Sitesi – Ülkenin Nabzını Tutan Site

Ertuğrul Özkök: Kaldığım perili Oscar otelinin 4’üncü, 9’uncu ve 12’ncı̇ katından hayalet hikâyelerı̇

Ertuğrul Özkök: Kaldığım perili Oscar otelinin 4’üncü, 9’uncu ve 12’ncı̇ katından hayalet hikâyelerı̇

“`html

LOS ANGELES

Sanırım şanslı bir yıldız altında doğmuş bir pop sosyoloğu sayılırım.

Düşünsenize, bu akşam Oscar ödül töreninin yapıldığını.

Hayatımda ilk kez Oscar törenini Los Angeles’ta deneyimleyeceğim.

Kaldığım otel ise, 1929 yılında ilk Oscar ödüllerinin verildiği Roosevelt Oteli.

Ve o kadar özel bir odada kalıyorum ki…

Otelde ilk gece 9. kat, ikinci gece ise 12. katta konakladım.

Her iki odanın pencere açıldığı yer neredeyse kırmızı halının başlangıcına denk geliyor.

Biraz daha ileride ise Oscar yazılı o ünlü kule, sanki elimle uzanacak mesafede duruyor.

Yani pencereden atlayacak olursam, kapalı olan Oscar sokağına düşeceğim.


Marilyn Monroe

Marilyn Monroe’nun meşhur havuz fotoğrafları burada çekildi

Bu tarihi otel, 1926 yılında inşa edilmiş.

Havuz, birçok Hollywood filmi ve dizisinin de sahnesini oluşturmuş.

Nitekim otelin en prestijli süitlerinden biri, Marilyn Monroe’nun adını taşıyor.

Her katın asansör boşluğundaki duvarlarda, sinema dünyasının efsanelerinin fotoğrafları asılı duruyor.

Roosevelt Oteli benim için adeta Marilyn Monroe ile eş anlamlı.

Monroe’nun havuz kenarındaki o ikonik fotoğraflarının çoğu, bu otelde çekilmiş.

Marilyn, burada tam iki yıl yaşamıştı.

Yıllar önce yayımlanan belgelerde, burada not defterine yazdığı küçük notlar da yer alıyor.

Hemingway, Brad Pitt, Angelina Jolie ve Chaplin

Oteli ziyaret ettiğimde, birçok Hollywood ünlüsünün de burada misafir kaldığını öğrendim.

Charlie Chaplin, Clark Gable, Ernest Hemingway, Angelina Jolie gibi pek çok isim burada konaklamış.

Fakat burada yaşananlar, konakladığım iki kat kadar ilgi çekici değil.

1200 numaralı odada Marilyn Monroe’yu aynada görenler var

Ben, otelin 12. katında kalıyorum.

Bu kat, Marilyn Monroe’nun kaldığı yer olarak biliniyor.

1200 numaralı oda hala “Marilyn Monroe süiti” olarak adlandırılıyor.

Hollywood’da bir çok kişi, Monroe’nun ruhunun bu katta dolaştığına inanıyor.

Çünkü ruhunun huzur bulmadığını düşünüyorlar.

O odada kalan bazı konuklar, geceleri aynada onun yüzünü gördüklerini iddia ettiler.

Montgomery Clift öldükten sonra bile koridorlarda hala trompet çalıyormuş

Sadece Monroe değil.

Bazı misafirler, geceleri Montgomery Clift’in ruhunun çaldığı trompet sesini duyduklarını da söylediler.

Onun odası 928 numaralıydı.

Bazı otel misafirleri, koridorlarda onun hayaletini gördüklerini rapor ettiler.

Ölmüş annesini arayan Caroline’ın ruhu hala 4. katta dolanıyor

Fakat tüm bu hikayelerin yanında, ünlü olmayan bir kızın hayaleti var.

Adı Caroline’mış ve annesini arıyormuş.

Yani ben otelin “perili” olarak bilinen iki katında da konakladım.

Ama jet lag nedeniyle olsa gerek, hiçbir hayalete rastlayamadım.

Ama ben de kendi hayaletlerimi gördüm.

Otelin penceresinden Kırmızı Halı sokaklarına bakarken, artık hayatta olmayan ve hayranı olduğum pek çok oyuncuyu gözümde canlandırdım.

Örneğin Steve McQueen, Persol gözlükleri ve pilot ceketiyle yanımdan geçip gitti.

Bir süre havuz kenarında oturdum ve Monroe’nun ruhunu çağırmaya çalıştım.

O gelmedi ama ben onu hissettim.

Bu akşam Oscar törenini işte bu perili otelin balo salonunda izleyeceğiz

Bu akşam Oscar ödül törenini, bu otelin ilk Oscar töreninin yapıldığı salonda izleyeceğiz.

Oscar törenin yapılacağı salona sadece adayların girişi var.

Giremeyenler, Roosevelt Oteli’nin salonunda, dev ekranlarda sergilenen görüntülerle töreni izliyor.

Burası da, Oscar töreni atmosferini yansıtacak şekilde düzenlenmiş. Kırmızı halısı serili. Erkekler smokin, kadınlar elbise giymiş.

Bu yüzden, törenin gerçekleştirileceği cadde gibi, otelimizin sokağı da trafiğe kapatılmış durumda.

Yaka kartımla kırmızı halı üzerinde önceden yürüdüm

Karaca’nın sponsorluğunda verilen yaka kartı ile törenin kırmızı halısının olduğu alana girebildik. Uzun yıllar boyunca Oscar törenini izlediğim için artık her noktasını tanıyorum.

Buna rağmen, gerçek mekanı görmek oldukça ilginç hissettiriyor.

Vanity Fair’in ünlü after partisinin yapılacağı postane

Oscar’ın “Governors Ball” olarak bilinen tören yemeğinden sonraki en önemli partiyi Vanity Fair dergisi düzenliyor.

Parti, eski bir postane binasında gerçekleşiyor. Orada da bir kırmızı halı serilmiş.

Dün oradaydım. Tıpkı tören salonu gibi burada da yoğun bir hazırlık çalışması vardı.

Wolfgang Puck’un yemeklerinden çıkan ünlüler, oradan Vanity Fair partisine gidiyor.


Ertuğrul Özkök

Oscar müzesini de İstanbul Modern’in mimarı tasarlamış

Dün boş bir günümde, oldukça merak ettiğim Oscar Müzesi’ni gezdim.

Gerçekten çok etkileyiciydi.

Müzenin adı “Akademi Sinema Filmleri Müzesi.”

2021 yılında açılmış.

Mimarları arasında Renzo Piano öne çıkıyor; aynı zamanda İstanbul Modern’in yeni binasını da tasarlayan mimar.

Müzede en iyi hatıra fotoğrafı çekmek için harika bir yer

Müze, sinemaya dair 13 milyon objeye ev sahipliği yapıyor.

Bu objeler arasında Jaws filmine ait son köpekbalığı, milyonlarca kostüm, senaryo sayfaları ve aktörlerin birbirlerine yolladığı kutlama telgrafları yer alıyor.

Ayrıca sinema tarihinin en önemli filmi olarak kabul edilen “Citizen Kane”de, çocukluğunda evinden alınırken gördüğümüz o efsane “Rosebud kızagı” da burada sergilenmekte.

Ama ben en çok Marilyn Monroe’nun duvardaki muhteşem fotoğrafının önünde poz vermek istedim.

Müzeye giden herkese bu pozda durmalarını tavsiye ederim.

Harley Quinn’in ünlü kırmızı elbisesinin önünde

Sinema tarihi aslında hepimizin tarihi; her gördüğümde yeniden hatırlıyorum.

En çok dikkatimi çeken bölüm “Gelecek Sineması” adlı pavyon oldu.

Girişte karşımda, Matrix filmindeki Mobius rolündeki Lawrence Fishburne’ün giydiği elbise vardı.

Tam arkasında ise “Suicide Squad” filmindeki en sevdiğim karakter olan Harley Quinn’in kırmızı elbisesi sergileniyordu.

Margot Robbie‘yi orada görmek gibi hissettim.

Tabii ki Thor’un ünlü baltası, Yıldız Savaşları’nın robotları ve çeşitli karakterlerinin kostümlerine de bakmak, sinema tarihinin son 40 yılını gözlerimin önüne serdi.


Ertuğrul Özkök

Yüzbaşı Amerika’nın kalkanı, şimdi beni Amerikan karşıtı mı yapıyor?

Ancak müzede biraz daha detaylı anlatılması gereken bir parça var.

Yüzbaşı Amerika’nın meşhur kalkanı.

Üzerindeki Amerikan bayrağı şeklindeki yıldızı görünce bir an irkildim.

Sabah otelden çıkarken, ABD’nin yeni başkanı Trump’ın Ukrayna Devlet Başkanı Zelenski’ye yaptığı iğrenç ve saygısız hareketi gördüm.

Hayatım boyunca anti-Amerikan düşüncelere karşı geldim.

Ama ilk defa kendimi Amerika’ya karşı bir psikoloji içinde buldum.

O duygularla, kalkan adeta, dünyada herkese tepeden bakan yeni Amerikan rejiminin sembolü gibi görünüyordu ve oradan uzaklaştım.

Oscar heykelini müzeye bağışlayan ünlü isimler

Oscar kazanan bazı yönetmenler ve aktörler, altın Oscar heykellerini bu müzeye bağışlamışlar.

Bu gerçekten akıllıca ve güzel bir durum.

Aralarında bazı tanınan isimler ise şunlar:

Titanik filminin yönetmeni James Cameron, en iyi film ödülünü;

Star Wars filminin görsel efekt ödülünü kazanan ekip;

Midnight Cowboy filminin yönetmeni John Schlesinger;

Rüzgar Gibi Geçti filmiyle en iyi erkek oyuncu ödülünü kazanan Clark Gable.

Oscar heykelini alamayan Manny’nin hüzünlü hikayesi

Ama içlerinden biri var ki, insanı derinden etkiliyor ve düşündürüyor.

Çünkü duvarda boş bir kara delik gibi duruyor.

Bu boşlukta sanki “Rüzgar Gibi Geçti” filminin en iyi yardımcı kadın oyuncu ödülünü alan Hattie McDaniel’in hikayesi, görünmez harflerle yazılmış gibi ifade ediliyor.

O filmdeki “Mammy” rolüyle Oscar kazanan McDaniel, ama heykeli verilmedi.

Çünkü o dönemde siyah aktörlerin Oscar törenine katılmaları yasaktı ve yalnızca bir plaket alıyorlardı.

McDaniel heykelini almaya gitti ama arka sıradaki bir masaya oturtuldu.

Tören sonrası after party’ye katılmasına bile izin verilmedi.

Ona altın heykel yerine bir plaket verildi.

Bugün ise o heykel, Oscar Müzesi’nde o boşluğu daha etkileyici bir şekilde dolduruyor.

Ayrıca, Amerikalı devletinin resmi pullarından birinde de ızgarasında onun resmi var.

Kırmızı halıda en büyük iz bırakan ilginç elbise

Müzede birçok kostüm sergileniyor.

Fakat aralarından biri dikkatimi fazlasıyla çekiyor.

Altı etekli bir tuxedo.

İlk bakışta kadın giysisi gibi görünse de, bunu bir erkek giymiş.

Ünlü aktörlerden Billy Porter, bunu bir törende kırmızı halıda muhabirlerle konuşurken giymişti.

Christian Siriano tarafından tasarlanmış.

Müzede “en çok iz bırakan kostüm” olarak sergileniyor.

Billy Porter daha sonradan alttaki etek kısmını çıkararak pantolonla bunu tekrar giyinmiş.

Bu tasarım, kadın ve erkek cinsiyetleri arasındaki sınırları yıkıyor gibi görünüyor.

İlgilenenler için belirteyim ki, “styling” işlemi Sammy Ratelle’ye ait.

Müzenin terasından Hollywood yazısına bakarken neden “1941” filmine döndüm?

Müzenin en üst katı, bir açık alan olarak tasarlanmış.

Buradan, dünyaca ünlü “HOLLYWOOD” yazısına bakmak mümkün.

Nedense oraya bakarken Steven Spielberg’ün pek de tutulan tek komedi filmi olan “1941”i hatırladım.

O yazı, filmin en başında önemli bir obje olarak geçiyordu.

Amerika’yı yıkmaya çalışırsanız önce nereleri bombalamanız gerekiyor?

Çünkü İkinci Dünya Savaşı sırasında, yanlışlıkla Los Angeles sahillerine gelen bir Japon subayı, periskoptan bakarken “HOLLYWOOD” yazısını görüp avaz avaz “America” diye haykırmış ve savaşına bu yazıyı bombalayarak başlamak istemişti.

Ama filmin sonunda Los Angeles’ı, Japon denizaltısından değil, memleketlerini korumak amacıyla silaha sarılan Amerikalılar harabe haline getiriyordu.

Bir sandalye çekip oturdum, kulaklığımı taktım ve sinemanın Amerikan ruhunun en ikonik sembollerinden biri olan bu yazıya bakarken kendi kendime şunları söyledim:

“Aynı halk şimdi Trump ve çevresindekileri başa getirip, tüm ülkesini ruhen harabe haline getiriyor.”

Sadece Amerika mı?

Popülist diktatörlerin hepsi pek çok ülkede aynı şeyi yapmıyor mu?

Los Angeles gökyüzünde Şeyma’nın Pinky Cloud’larını ben de gördüm

O esnada Los Angeles, güzel bir akşam üstü ışığına bürünmeye başladı.

Karşıda, arktik bölgenin “yeşil ışıklarına” benzer bir ışık belirmişti ama rengi pembeye çalıyordu.

Aklıma Şeyma Subaşı’nın “pinky clouds” adlı meşhur ifadesi geldi.

“Özel uçakta giderken ‘pinky clouds’ görüyorum” demişti ve sosyal medyada büyük yankı uyandırmıştı.

Ben de o pinky cloud’ları gördüm.

Gerçekten pembemsiymiş…

Burada yapmam gereken son şey kaldı.

Bu gece smokinimi giymek, kırmızı halıdan geçmek ve Oscar törenini izlemek.

Kimin kazanacağını bilmiyorum.

Ama kazanmasını istediğim tek kişi var, o da Timothee Chalamet

Bu çocuğu ve canlandırdığı Bob Dylan’ı çok seviyorum.

Oscar törenine 48 saat kala, son akşam yemeğimizi gala yemeğini hazırlayan Wolfgang Puck’un restoranında yedik.

O da bize katıldı.

Hayatımda yediğim en lezzetli bonfileydir diyebilirim.

Gece, Wolfgang’ın neşesi ve samimiyeti ile sona erdi.

 

“`